Faber Fabrikası
<Kurgu>
Bu sefer meydan sizin sanatı taklit görenler ve başta
Tanrı taklidi
Ve ilk faber kendini zincire bağladı, o artık bir besin
değil akıp duran paletteki kurbandı. Ancak hizmeti ona zevk verebilirdi. Aşkı,
kutsalı, ufku.. ve hatta sayılacak diğer şeyleri de düşündüğümüzde niyahetinde
kendisi araçtı + şimdinin gözünü süjelik bürümüşü.
Faber, hâlâ kas gücü elindeyken indirdi onu; vurdu vurdu -
yazdı çizdi şekil verdi. Tekniğini andı, saydıkça güzel oldu sandı. Elinde
belki şansı da vardı sadece sanmaya. Ancak öyle bir gerçek ki Medusasına
tutulmuş kalmıştı. Ve sonsuza dek -değil, hâlâ yapabiliyorken- vurdukça vurdu,
yazdıkça çizdi, aradıkça buldu, bildikçe sildi. Nesli faber karşısında yığınlar
yığındı çünkü herkes ona sığındı. Babasının teri oldu anasının sütünden önce oğulun
yaşını dindiren. Ağzına aldığı iki yüce dünyayı da dolduran koca koca babalar
oldu. Sevgili annenin nizami sevgisiyle ağzından döküldü ninniler masallar;
dola ki yavrusu, sığınsın yığına: Ola ki bu Tanrıyı öldüren oğulların Tanrıyı
doğurduğu kurgusu.
O gün gelene kadar Tanrıyı doğuracak faberleri anmak için
gönüllü birliklerini Faber Fabrikası olarak anıyoruz. Onlar efendileri adına
işler ve ışıldarlar. Fakat bunu yaparken farklı bir yol izlerler işte. Mesela
birimlerden, verilerden, harcamaktan, kazanmaktan, yoksulluktan, lüksten ve hatta
sorunlarla, hastalıklarla birlikte birçok şeyden zevk alırlar. Öylesine bir
bağlılıktır ki bu onları durdurmanın hiçbir yolu yoktur. Aracın onlara
çağrısının etkisinden daimî çağrı yolundadırlar. Dünyanın döndüğü biliniyordur zaten…
Araç buyurur ki şey
ancak araçsa kutsaldır. Ayrıca araçların bilinmedik bir yüzleri vardır. Cinler!
ne olduğu bilinmeyen ve hakkında ne istenirse söylenebilecek bilinmeyen bir
yüzdür onlar. Tanrısal ama değil, iktidar ama soysuz, tarifli ama yolsuz,
korkunç ama donsuz… “Génie gibi” bir çocuk ve el işi bir lambaya konursa ne olur? Ve hemen ardından lambadaki cinden yükselir ses: Dile ne
dilersen benden! Araçlar/cinler usanmadan bu sözü tekrar eder dururlar. İnsanın
efendisi, onu simüle etmenin en iyi yolunu bulmuş anlaşılan. Yoksa bir cinin
lambaya/şişeye sıkışıp insanlara hizmet etmek için durup beklediği nizami sevgiye mi dönmeli?
Tüm bunlara rağmen doğanın çocukları, suni mi buluyor ? tüm
doğasına nüfuz etmiş efendisini? Yapaylıktan bahsediyorsun sanırım faber fakat
sözcüklerin nereden seçileceğini de belirtmelisin. Efendin ağlarını örmedik yer
bırakmamış ve sarılmışsın ona doyacasına. Nasıl da zevk alıyorsun ve içine
akıttığı nesneliği arzuluyorsun. Senden aldığı tüm nesnelliğe karşılık öznene
yerleşiyor. Nesnel bir özne! Hayır hayır, öznelik en başından beri bir şanstı zaten.
Efendin Medusa, canınla canlanırken, tabii ki de canından can veriyorsun. Ona bakışında
kendini ona verme arzun, efendinin şehvetine eş ediyor seni. Ah sanat bu!
Efendinden aldığın kimliğinle soylandıracaksın onu. Her seferinde göklere çıkmayacak. Her şeyi biliyor o ve elenecek olan elenir. Fabrika bunu için. Kelimelerin telaffuzu değişir, işlevi/karşılığı değişir, yazımı değişir ve bunların hepsine şahit olsan da kelimede ne bir kullanılmış görebilirsin ne de şahitliğinin yalnızca kelimenin değişimi için olmadığını. Tek amacın araç olmak; kutsalsın can verip taşlaşmışlığınla. Taş oğlu taş…
Yorumlar
Yorum Gönder